1. (a) kanmak, razı olmak, yola gelmek.
    He'll come round to our way of thinking: just leave him alone.

    You'll soon come round to my way of thinking: Yakında benim dediğime gelirsin. (b) ayılmak, kendine gelmek, (c) sükûnet bulmak, sakinleşmek, (öfke/ağrı/sızı vb.) geçmek.
    Leave him alone and he'll soon come round. (d) dolaşıp gelmek, yolu uzatmak/dolaştırmak, etrafını dolaşmak.
    We came round the fields as we didn't want to go through the woods in the dark. (e) barışmak, kavgaya son verip anlaşmak. Jim and
    Mary often argue, but it doesn't take long to come round. (f) yine/tekrar gelmek.
    The time has come round to get out winter clothes: Kışlık elbiseleri çıkartma zamanı yine geldi. (g)
    come about ile ayni anlama gelir. (gemi/rüzgâr) yön/rota değiştirmek.
    The ship came round to sail into port. (h)
    come over ile ayni anlama gelir. ziyaret etmek.
    come around/over and see us sometime. (i)
    argo (kadın) âdet görmek, aybaşı olmak.
  2. (a) (bkz: come around ), (b) (gemi) rüzgâr yönünde seyretmek.
birşeyin etkisinden sıyrılmak Fiil
birşeyin etkisinden sıyrılıp kendine gelmek Fiil
birşeyden ayılmak Fiil
arzı endam etmek Fiil
önce anlaşmadığı bir konuda fikrini değiştirmek Fiil
birini veya bir yeri ziyaret etmek Fiil
yapılacak bir işi ileri atıp durdurduktan ya da önlenmesi olanaksız olaylar yüzünden geciktikten sonra o işi yapacak duruma gelmek Fiil
birşeyi kabul etmek Fiil
birşeyi kabullenmek Fiil
gerçeği görmek Fiil
gerçekleri görmek Fiil
sonunda ayakları yere basmak Fiil